(Burada soruları direkt onların ağzından veriyorum ki sorularda benim herhangi bir oynamam olmamıştır. Soruların akabinde bu yazıda sadece ekonomiyle ilgili verdiğim yanıtlar yer almaktadır.)
1) Koalisyon ne demek ve geçmiş yıllardaki koalisyon hükümetlerinin performansıyla bugün kurulacak koalisyon hükümeti arasında fark olur mu?
Bu yazıda sadece ekonomiye dönük sorularına cevaplarımı vereceğim ancak şunu söylemek gerekir ki koalisyona dair böyle yukarıdaki gibi bir soruyla karşılaşmam bile en azından geleceğe dair koalisyon hükümeti konusunda bir umut taşıdıklarını gösterir. “Acaba geçmiş dönemdekilerden farkı olur mu?” sorusu bence bir umut içeriyor.
2) Erdoğan ülkenin tek yönetici Başkanı olabilecek mi? Eğer olmazsa -ki Başkanlık sisteminin ülkeye gelememesi durumunda durum böyle görünüyor o zaman sadece marjinal bir karakter olarak kalmayı kabul edecek mi? Başbakan Davutoğlu ne kadar güçlü?
3) Bir diğer endişe kaynağı Merkez Bankası’nın atacağı adımlar. Merkez Bankası Başkanı Başçı’nın görev süresi 2016 yılının Nisan ayında sonlanıyor. Cumhurbaşkanı ise yeni Merkez Bankası Başkanı ismi için son hükmü verecek olan merci. Yabancı yatırımcılar Merkez Bankası’nın aldığı kararlar konusunda kafa karışıklığı yaşıyorlar. En önemlisi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz konusundaki söylemlerine kendisinin de gerçekten inanıp inanmadığını yoksa bu söylemi sadece seçim öncesi için mi kullandığını merak ediyorlar.
Türk lirası dolara karşı yıl içerisinde yüzde 17 geçen yıla göre ise yüzde 30 değer kaybetti. Bu çalışma için diğer ülkelere baktığımızda Güney Afrika rand’ının bu sene içinde yüzde 7 geçen seneye göre yüzde 15.5 değer kaybettiğini görüyoruz. Hindistan’da bu oranlar yüzde 7’ye yüzde 12. Endonezya’da yüzde 1’e yüzde 7. Bu ülkelerden Hindistan bu sene içerisinde üç kere Endonezya da bir kere faiz indirdi. Kurun seviyesi sadece faiz ile ilgili değil aynı zamanda siyasi istikrar algısı ile de ilintili. Siyasi istikrarın sarsılması ise sadece tek parti ile ilintili değil, yatırımcı 2013 yılından beri Türkiye’de siyasi istikrar konusunda endişe taşıyor. 2013 yılından bugüne kadar tek parti hükümeti vardı. Endonezya’da ve Hindistan’da para birimlerinin bu kadar az darbe yemesi yeni gelen hükümetlerinin yaptığı ve uyguladığı reformlardır.
Türk lirası dolara karşı bu kadar değer kaybetmişken ve enflasyon, en olumlu baz etkilerini geçirdiği Mayıs ayında bile Merkez Bankası’nın resmi beklentisi olan enflasyon bandının en üst noktası olan yüzde 8.1 seviyesinin üzerinde iken, artık uzunca bir süre faiz indirimi söz konusu olmamalıdır. Bu konuda Financial Times da bugünkü yayımladığı makalede (http://www.ft.com/intl/cms/s/3/26a88a34-0f4f-11e5-897e-00144feabdc0.html#axzz3ck5uq7Jc) seçimlerden sonra Merkez Bankası Başçı’nın artık elinin rahat olabileceğini belirtti. Gelecek dönemde ise kurda düşüşün gerçekleşmesi, Merkez Bankası bir faiz artırımı kararı alırsa, olur.
4) Hangi hükümet senaryosunda AKP tekrar yapısal reformları yapmaya devam eder? Hangi hükümet senaryosunda yapısal reformlar hızlanır? (en çok sorulan sorular arasında)
Bu soruya cevabım da politik yorumlar içereceği için yanıtlamayacağım ancak yapısal reformların hükümet kurulur kurulmaz uygulamaya geçmesi şart. Aynı trende olduğumuz diğer gelişmekte olan ülkelerin büyüme profilindeki gelişime yetişebilmemiz açısından yapısal reformlar şart.
5) Merkez Bankası Türk lirasındaki zayıflamayı nereye kadar tolere edebilecek. Türk lirasındaki bu zayıflık döviz borcu olan işletmeler için neye sebep oluyor?
Bu soruya cevap Merkez Bankası’nın 23 Haziran’da alacağı para politikası kararında belli olacak. Eğer orada Merkez Bankası herhangi bir faiz artırımına gitmez ise bu durumda Merkez’in 2.70 üzeri kur seviyesinden rahatsız olmadığını düşünürüm.
Türkiye’de şirketlerin yurtiçi ve yurtdışı bankalara olan döviz borcu elimdeki son verilere göre 234 milyar dolar civarında, bir de buna 26 milyar dolar olan ithalat borçlarını eklersek, elindeki yurtiçi ve yurtdışı bankalarda tuttuğu 116 milyar döviz mevduatına karşı ciddi bir döviz açığıyla karşı karşıya olduğunu biliyoruz. Döviz bazında baktığınızda 2011 yılındaki kısa vadeli net döviz açığına göre azalmış bir döviz borcu var ancak kurdaki yükselişler bu borç altındaki şirketleri çok daha kırılgan hale getiriyor.